Kitaplar

Zavallılar

Yılmaz Güney'in, üretimin dışına itilenleri ve hayata karışması imkânsızlaştırılanları mercek altına aldığı Zavallılar, gösterime girdiği tarihte büyük yankı uyandırmış ve çeşitli baskılarla karşı karşıya kalmıştı. Ete kemiğe bürünmüş karakterleri, derinlikli hikâyesi ve etkileyici kurgusuyla mutlaka okuması gereken bir eser. İnsanın toplumdan soyutlanmasının sebeplerini olanı süsleyip abartmadan, toplumsal gerçekçi sanatın imkânlarından sonuna kadar yararlanarak veriyor Yılmaz Güney.

Detaylar
Kitaplar

Yol

“Halk, gelecek şeyin ne olduğunu, hatta umudun ne olduğunu da bilmiyor. Bizim halkımız devamlı bir bekleme içindedir. Benim anlattığım umut, aslında bu bekleyişin hikâyesidir. Aldatıcı bir umudu anlatmak istedim. Umut, bizim hayatımızın bir parçasıdır. Ayağı yere basan bir insan boş şeyleri hayal edip umutlanmaz. Toplum belli bir düzeye ulaştığı zaman insanlarda hayale dayanan umutlar kalkar. “Umut”, düzen bozukluğunun bir simgesidir.” –Yılmaz Güney “Yılmaz Güney’in “Umut” filmindeki arabacı Cabbar’ı uzun bir süre unutamadım. Cırlak renklerle boyanmış kâğıttan kahramanların egemen olduğu sinemamızda, Cabbar, bir dolu yaşayan, nefes alan biriydi, bizden, Türk halkından... Günümüz sanatında başarının en emin yollarından biri, insanın bildiği, gördüğü, yaşadığı yerleri, yöreleri, olayları anlatması herhalde...” –Atilla Dorsay

Detaylar
Kitaplar

Umut

“Halk, gelecek şeyin ne olduğunu, hatta umudun ne olduğunu da bilmiyor. Bizim halkımız devamlı bir bekleme içindedir. Benim anlattığım umut, aslında bu bekleyişin hikâyesidir. Aldatıcı bir umudu anlatmak istedim. Umut, bizim hayatımızın bir parçasıdır. Ayağı yere basan bir insan boş şeyleri hayal edip umutlanmaz. Toplum belli bir düzeye ulaştığı zaman insanlarda hayale dayanan umutlar kalkar. “Umut”, düzen bozukluğunun bir simgesidir.” –Yılmaz Güney “Yılmaz Güney’in “Umut” filmindeki arabacı Cabbar’ı uzun bir süre unutamadım. Cırlak renklerle boyanmış kâğıttan kahramanların egemen olduğu sinemamızda, Cabbar, bir dolu yaşayan, nefes alan biriydi, bizden, Türk halkından... Günümüz sanatında başarının en emin yollarından biri, insanın bildiği, gördüğü, yaşadığı yerleri, yöreleri, olayları anlatması herhalde...” –Atilla Dorsay

Detaylar
Kitaplar

Sürü

1979’da Locarno Film Festivali, Altın Leopar Jüri Özel Ödülü ve 1980’de Altın Portakal En İyi Film ödülü başta olmak üzere birçok ödülün sahibi olan Sürü filminin senaryosu tekrar okurlarla ve filmseverlerle buluşuyor. “İster hoşnut olunsun ister olunmasın, Sürü bir gerçektir. Ve bu gerçek ve bu başarı, iyi bir hikâyenin, iyi bir senaryonun ve iyi bir çekimin sonucu ortaya çıkmıştır. Binlerce filmin çarpıştığı bir pazarda, kendi gücü ile ayakta duramayan hiçbir filmin yaşama şansı yoktur. Sürü, kendi kavgasını hiçbir kulis çalışmasına ihtiyaç duymadan sürdüren bir filmdir. Bütün dünyanın sinema adamları, esas olarak Sürü’yü anlamışlardır…”

Detaylar
Kitaplar

Soba, Pencere Camı ve İki Ekmek İstiyoruz

Gerçeğin rengini görmeyi, tadına bakmayı, sesini duymayı vadediyor Yılmaz Güney, Soba, Pencere Camı ve İki Ekmek İstiyoruz romanında. Her fırsatta “Hırsızın hiç mi suçu yok?” diye soranlara; suçu, suçluyu ve suç psikolojisini anlatıyor. Yoksul mahallelerin, çaresiz insanların, tacizi ve uyuşturucuyu daha el kadarken öğrenen çocukların romanı bu. Her satırında dil işçiliğinin lezzetini alacağınız roman dünün dünde kalmadığını, bakmasını bilenler için gerçeğin hep orada olduğunu fısıldıyor bize. “Evet, zengin evlerini soyacaktı bir gün. Yoksul evlerinde çalınacak ne vardı ki? Hep onları soyacaktı. O zaman yakaları kürklü kalın kaputlardan giyecekti. Kalın yün kazaklar giyecekti. Altı kauçuk, ayağı ısıtacak ayakkabılar giyecekti. Boynunu sıcak tutacak uzun yün atkılara sarınacaktı. Babasına, annesine ne isterlerse alacaktı. Babasına göz alacaktı, takma bir göz. O zaman kimse anlamayacaktı babasının tek gözlü olduğunu. Bacısına da alfabedeki kız çocuklarının giyindiği renkli, güzel giysilerden alacaktı. Annesini zengin evlerine temizliğe göndermeyecek, mezarlık bakımını da bıraktıracaktı.”

Detaylar
Kitaplar

Seyyit Han

“Seyyit Han yönetmen olarak bütün sorumluluğunu yüklendiğim ilk çalışmam, unutulmaz anılarımı içeren ilk 
gözağrımdır. Sanat hayatımın bir döneminin sonu, yeni bir dönemin ilk adımıdır. Bu yüzden özel bir önem taşır.” –Yılmaz Güney “Seyyit Han, ünlü bir oyuncumuzun ilk filmlerinden biri oluşuyla da dikkati çekmektedir. Daha ilk adımda, kişisel bir anlatımın olanaklarını deneyen, başkişisini ve konusunu bir “mitos” katına ulaştırmasını bilen, “sade” bir film yapabilmek gibi en usta yönetmenlerimizin bile beceremedikleri bir işin üstesinden gelen Yılmaz Güney, Yeşilçam’ın bir türlü durdurulamayan yozlaştırma dişlilerine takılıp ufalanıncaya kadar bize birkaç ilginç yapıt verecek sanıyorum.” –Onat Kutlar

Detaylar
Kitaplar

Selimiye Mektupları

“Sevgili çocuk, demir yürekli kadınım! Korkular, acılar ve zulüm yenilecektir bir gün… İnsanoğlunun yıkılmaz inancı ezecektir vahşeti… Mutlaka ezecektir… İnsanları taş duvarlar, demir parmaklıklar arasında terbiye etmeyi, onların düşüncelerini önlemeyi düşünen anlayış yıkılacaktır… Taş duvarlar, kelepçeler, zincirler, demir kapılar yok olacaktır… Sevgili… Bahar bütün kuşları, çayırları ve çiçekleri ile geldi… Bahar biziz sevgili, biziz baharı yaşatan… Bahar yeni baharlara varacak içimizde… Ağaç, kuş, çiçek bizimle güzeldir sevgili… Çünkü ona can veren biziz… Otuz sekiz yaşım, ranzam ve taş duvarım… Parmaklığım… Kelepçem… Kırlangıç kuşları ve Oğlum ve karım ve anam… Hepiniz... Merhaba!”

Detaylar
Kitaplar

Sanık

Selimiye Üçlemesi’nin tamamlandığı Sanık’ta, üniversite son sınıf öğrencisi Yaşar Yılmaz’ın “içeri alınmasına” ve “itirafa” zorlanmasına tanık oluyoruz. Gerçekte anonim bir figür olarak değerlendirilebilecek olan Yaşar Yılmaz, önüne konan boş kâğıtları nasıl dolduracağını düşünürken kendi geçmişini de sorgulayarak gecikmiş bir öz eleştiriye başlar. “Akşama kadar yazacaksın. Beğenirlerse su, yemek ve cıgara verilecek. Komutanım söyledi. Kaç zamandır buradayım, konuşmayan adam görmedim… Akılsızlık etme. Yaz da kurtul.” “Ne yazayım? Bir suçum yok ki benim.” “Ne istiyorlarsa onu yaz. Yazdırırlar çünkü. Dayanamazsın. Yazdırırlar.”

Detaylar
Kitaplar

Salpa

Yılmaz Güney’in Selimiye Üçlemesi’nin ikinci kitabı Salpa, Hücrem’in son satırında tanıştığımız Mehmet Salpa’nın Konya’dan İstanbul’a uzanan bir süreçte, sert yaşam koşulları içerisinde bilinçlenmesinin öyküsü. “Kimdir bu vapur, otobüs, tren, uçak seferlerini, onların yolcularını ayarlayanlar? Kimdir radyolarda falan saat reklamlar, yurttan sesler, filan saat Henry Mancini orkestrası diyen? Kimdir yüz beş liralık ayakkabıyı iki yüz doksana, dört yüz kırk liralık ceketi altı yüz on liraya fırlatan? İnsanları geleneksel bir telaş ve yetmezlik içinde oradan oraya koşturan, Afrika’ya beyaz kadın kaçıran, namlulara mermi süren, acımasız tetik çektiren, öğrencileri kırdıran, ezen, çocukları ağlatan kim?”

Detaylar
Kitaplar

Oğluma Hikayeler

Yılmaz Güney, Oğluma Hikâyeler adlı kitabında yönetmen, oyuncu ya da senarist kimliğiyle değil, baba kimliğiyle çıkıyor karşımıza. Sade bir dille dostluktan, dayanışmadan ve paylaşmaktan yana olunması gerektiğini anlatıyor. Zor sorular soruyor ve bu zor sorulara bazen çocuk zihninden bazen de büyüklerin dünyasından cevaplar arıyor. Oğluma Hikâyeler, hayatı tüm gerçekliğiyle kavramak için yola çıkan bir sanatçının ardından gelenler kaybolmasın diye bıraktığı bir ayak izi.

Detaylar
Kitaplar

Hudutların Kanunu

1960’ların Türk sineması gerçekçi olmayan bir dünyada yaşamaktaydı ve toplumun gereksinimlerini karşılamaktan çok uzaktaydı. Hudutların Kanunu bu algıyı değiştiren filmlerden biridir. Sosyal sorunlara da fazlasıyla değinmiştir.” –Fatih Akın 4. Antalya Film Festivali’nde “En İyi İkinci Dram Filmi” seçilen ve Yılmaz Güney’e “En İyi Erkek Oyuncu Ödülü”nü kazandıran, sinema tarihimizin en önemli filmlerinden Hudutların Kanunu’nun senaryosu, uzun bir aradan sonra yeniden okurlarla buluşuyor…

Detaylar
Kitaplar

Hücrem

Yılmaz Güney’in 1972-74 yıllarında Selimiye Cezaevi’ndeki deneyimlerinden yola çıkarak kaleme aldığı Selimiye Üçlemesi’nin ilk kitabı Hücrem, aynı zamanda onun sanat anlayışını gösteren bir manifesto niteliğinde. “Amacım, gelişigüzel hikâyeler, romanlar yazmak değildir. Açıklanmasını zorunlu gördüğüm toplumsal, siyasal olayların yazılması, hayatın diğer alanlarında yaşayan ürünlerle kaynaştırılması, sınıf mücadelesinin yükselişine, yaygınlaşmasına, derinleşmesine katkıda bulunarak, toplumsal oluşum içinde devrimci düşünceye yeni boyutlar, etkinlikler kazandırarak yeni sentezlere vardırılmasıdır…”

Detaylar
Kitaplar

Gençlik Öyküleri

Yılmaz’ın öykülerini dün bir kez daha okudum ve gece gözüme uyku gimedi: Yılmaz’ın gençlik öyküleri yayımlandığı yıllarda dönemin “eleştiri”sinin dikkatini çekmedi. Çünkü eleştiri her zaman kimi yazarları “in” , kimilerini de “out” sayma önyargısıyla hareket eder. Ama dönem gelir, bir zamanlar dikkate almadığı bir yazarı taçlandırmak cesaretini gösterir. Tıpkı Yılmaz’ın Boynu Bükük Öldüler’le Orhan Kemal Roman Ödülü’nü alması gibi. Gençlik öyküleri’ nin yazınsal özellikleri, öncü nitelikleri henüz değerlendirilmemiştir, ama bir gün o da olur. Ama bir dönemin siyasal saplantıları yüzünden yatılan hapis ve yaşanan sürgün artık geri dönüşsüz bir “olgu”dur. İşte bu nedenle Yılmaz’ın hayatının yakın tanığı olduğum bu dönemi düşündüğüm için dün gece gözüme uyku girmedi. Özdemir İnce

Detaylar
Kitaplar

Endişe

Endişe, Yılmaz Güney’in Çukurova insanını, pamuk işçilerini ve onların yaşadıklarını bir belgesel gibi tüm çıplaklığıyla anlattığı en önemli eserlerinden biri. Türkiye’de halkın arasına girerek yapılan araştırmalardan sonra kaleme alınmış ilk senaryo olma özelliğini taşıyan Endişe, açlığın ve törelerin kıskacı altında ezilen insanların hikâyesini anlatıyor. Yılmaz Güney, Endişe’de sadece sorunun fotoğrafını çekmekle kalmıyor, çözüm yollarına da işaret ediyor. Mevsimlik işçiler, alacakları ücreti bilmeden yollara düşenler, kan parası için umutlarını pamuğa bağlayanlar, zenginleştikçe zalimleşen ağalar, açlığa mahkûm edilen aileler, onların endişeleri ve bir seçenek: Direniş.

Detaylar
Kitaplar

Baba

1975 yılında 12. Antalya Film Şenliği’nde En Başarılı İkinci Film ve En Başarılı Özgün Müzik ödüllerini kazanan Arkadaş’ın senaryosu, Onat Kutlar’ın film üzerine Yılmaz Güney’le yaptığı röportajla birlikte. “Bugüne kadar Türk sinemasının belli bir mantığı vardı. Bu mantık, dramatik bir yapıyı gerektiriyordu. Bu yapıya göre, hikâyede birtakım tek yanlı insanlar vardı. Örneğin insanlar iyidir ya da kötüdür; kızlar vardır, sevilir; kızlar vardır sadece kötülük yapar; mutlaka olumlu kahraman niteliğinde “star” bulunur vb. Yani kalıplaşmış klişe birtakım tipler. Oysa biz Arkadaş’a bakarken hayatın akışı içinde insanlar neyi yapıyorlarsa, onları kendi doğallığı içinde yansıtmaya, bu kalıplardan kurtulmaya çalıştık.” Yılmaz Güney “Arkadaş, 1974-75 sinema mevsiminde göreceğimiz yerli filmlerin en iyilerinden biri, belki de en iyisi… Yılmaz Güney, bu yapıtında, çağdaş Türk insanının duygu dünyasını olağandışı inceliklerle dile getiriyor.” Selim İleri

Detaylar
Kitaplar

Arkadaş

1975 yılında 12. Antalya Film Şenliği’nde En Başarılı İkinci Film ve En Başarılı Özgün Müzik ödüllerini kazanan Arkadaş’ın senaryosu, Onat Kutlar’ın film üzerine Yılmaz Güney’le yaptığı röportajla birlikte. “Bugüne kadar Türk sinemasının belli bir mantığı vardı. Bu mantık, dramatik bir yapıyı gerektiriyordu. Bu yapıya göre, hikâyede birtakım tek yanlı insanlar vardı. Örneğin insanlar iyidir ya da kötüdür; kızlar vardır, sevilir; kızlar vardır sadece kötülük yapar; mutlaka olumlu kahraman niteliğinde “star” bulunur vb. Yani kalıplaşmış klişe birtakım tipler. Oysa biz Arkadaş’a bakarken hayatın akışı içinde insanlar neyi yapıyorlarsa, onları kendi doğallığı içinde yansıtmaya, bu kalıplardan kurtulmaya çalıştık.” Yılmaz Güney “Arkadaş, 1974-75 sinema mevsiminde göreceğimiz yerli filmlerin en iyilerinden biri, belki de en iyisi… Yılmaz Güney, bu yapıtında, çağdaş Türk insanının duygu dünyasını olağandışı inceliklerle dile getiriyor.” Selim İleri

Detaylar
Kitaplar

Acı

Acı, Yılmaz Güney senaryoları arasında ülkemiz sinemasının kırılma noktalarından biridir. Çiçek Ali karakterinin alışılagelmiş başkahramanlarla arasındaki fark, sinemanın imkânlarını genişleten diyaloglar ve toplumsal gerçekçi bakış açısının kurguyu güçlendiren yapısı bambaşka bir senaryo ile karşı karşıya bırakıyor okuru. Acı, inandığı değerler için bedel ödemekten çekinmeyenlerin, değişimin insanın kendisinden başlayacağına inananların ve sonunda ölüm bile olsa temiz kalmaktan vazgeçmeyenlerin hikâyesi.

Detaylar
Kitaplar

Ağıt

Yılmaz Güney'in ünlü üçlüsü Ağıt, Acı ve Umutsuzlar, 1971 yılında yapılan Adana Altın Koza Film Festivali'nin bütün ödüllerini toplamış; "Ağıt", bu festivalde, en başarılı film, en başarılı yönetmen, en başarılı kameraman, en başarılı aktör ödüllerini almıştı. Böylece Yılmaz Güney'in, "Çirkin Kral" döneminden sonra, "Umut"la başlayan ikinci dönemi, en verimli yılına ulaşıyordu.

Detaylar
Kitaplar

Boynu Bükük Öldüler

“Boynu Bükük Öldüler, Nevşehir Cezaevi’nde, siyasiler koğuşunun en dip köşesinde, rutubetli bir duvara komşu bir ranzada, geceli gündüzlü on altı aylık bir çalışmanın ürünüdür. Ranzamdan hiç indirmediğim küçük bir masam vardı. Yatma zamanı gelince, ayak ucuma çeker, ayaklarımı altına sokar, uyurdum. Çoğunlukla, anlattığım insanları görürdüm düşlerimde, onlarla yaşardım.” –Yılmaz Güney

Detaylar